KORDON

Kara mı bitti? Kolayı var: Doldur Körfez'i!

    Dünden Bugüne / Sabri Yetkin
           
    Adına şarkılar bestelenmiş, kentin en prestjili mekanı Kordon, yine gündeme girdi. 1 Nisan 1997'de Alsancak Limanı ile Cumhuriyet Meydanı arası doldurulmaya başlandığından beri, bu güzel kıyı bandı sürekli tartışılır halde. Tarihi sit olan kıyı bandının doldurularak çok şeritli yol yapılması ve Çeşme Otoyolu'na bağlanması projesi, kentte ciddi krize neden olmuştu. Sivil toplum örgütlerinin ısrarlı takibi ile bu proje, 24 Kasım 1998'de Danıştay 6. Dairesi'nin kararıyla tamamen iptal edilmişti.

    18 Nisan 1999 seçimlerinde Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilen Ahmet Piriştina, hukuka bağlı kalacağını açıklamıştı.
    İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi, 17 Aralık 1999'da aldığı bir kararla Kordon'da dolgu malzemelerinden oluşan çirkinliği kaldırarak, bu bölgeyi rekreasyon alanı haline getirmeyi kararlaştırmıştı. Yapılan çalışmalar sonrası, 8 Eylül 2000 tarihinde Kordon halkın kullanımına açılıyor, modern bir şehir parkı yaratılıyordu.
   
    79 yıl öncenin fikriydi
    Gerçekleştirilen uygulama ise, bir anlamda 1925 yılında İzmir'in imar planlarını hazırlayan Danger - Prost'un önerdikleri, Kordon'un bahçe haline dönüştürülmesi projesinin 75 yıl sonra hayata geçirilmesiydi.
    Şehir parkına dönüştürülen ve İzmirlilerin gündelik hayatında yoğun olarak kullandıkları, hava aldıkları, kente gelenlerin keyifle gezindikleri Kordon'un şimdi tekrar otoyola dönüştürülmesi tasarısı ortaya atıldı.
   
    Tam 6 kez değişti
    Kordon olarak andığımız kıyı bandı, antik dönemden başlayarak, son dolduruluş tarihi 1999 yılına kadar altı kez değişmiş, yani doldurulmuştu. İzmir'de kıyı bandı yetersiz kalıp, araziye ihtiyaç duyulduğunda, bulunulan en kestirme çözüm, Körfez'in doldurulması olmuştur. Bu anlayış, antik çağda yaşayan İzmirlilerden, çağdaş İzmirlilere kadar değişmeden gelmiştir.
    Günümüzde tartışmalara konu olan deniz kıyısının ilk sakinleri Frenklerdi. 1261 yılında Cenevizliler ardından da Venedikliler, Bizans İmparatorluğu'ndan İzmir'de ticaret yapma ve yerleşme iznini elde etmişlerdi. Bu tüccarlar, rahatça ticaret yapabilme amacıyla, günümüzde Hisar Camii'nin bulunduğu iç limanın ağzından kuzeye doğru kıyı boyunca yerleşmişler, burada evler, fırınlar, ibadethaneler inşa etmişlerdi.
    Deniz kıyısında kurulan Frenk Caddesi, 1922 yangınında tamamen yandığından, yerini yaklaşık olarak tespit edebilmekteyiz.
    Caddenin başlangıç noktası, günümüzdeki Mimar Kemalettin Caddesi olup, bu uzun cadde, Saint Polycarp Kilisesi'ni geçip, Yeni Asır İşhanı, Sevgi Yolu ve Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi'nin arka bahçesini izleyerek Gündoğdu Meydanı'na ve oradan da Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ni geçerek limana kadar uzanmaktaydı.
    Deniz kıyısında olan bu cadde, ticaretin gelişmesinden etkileniyordu. İzmir'e gelen tüccarlar, kıyı bandında yerleşiyorlardı. Böyle bir yerleşim, dönemin ticari yapısının sonucuydu.
    Çünkü her ev, bir ticarethane işlevi görmekteydi. Tüccarların evinin arkası denize açılmakta, rıhtım olmadığı için açıkta demirleyen gemilerdeki mallar, sandallarla tüccarın evine indirilmekteydi.
    Ayrıca tüccarlar kıyıdaki bu evlerde kendilerini güvende hissetmekte, olumsuz bir durumda derhal buradan açıkta bekleyen gemilere kaçabilmekteydiler.
   
    İlk dolgu 1700'de yapıldı
    Kıyı bandındaki ilk değişim 15'inci Yüzyıl sonlarında olmuştu. Ticaret amacıyla İzmir'e gelen gayrimüslimler kıyıya yerleşerek, kıyı çizgisini bozmaya başlamışlardı. 1700'lü yıllarda ticaretin gelişmesine paralel, kıyı bandındaki yoğunlaşma artmıştı. Bu dönemden itibaren, araziye ihtiyaç duyulduğundan, plansız dolgu çalışmalarına başlanmıştı. Kazık çakmak suretiyle denizden elde edilen alanlar üzerinde yapılaşmaya gidilmiş, dolgu alanlarında konsolosluklar ile bunlara bağlı ticaret evleri ile kahve, lokanta gibi binalar inşa edilmeye başlanmış, Frenk Caddesi de denizden içeride kalmıştı.
    Denizi doldurarak arazi kazanma işi İzmir'de yaygın bir uygulama haline gelmiş, araziye ihtiyaç duyan herkes, tüm 18. Yüzyıl boyunca dilediği gibi denizin aleyhine genişlemede bulunmuştu. Bu anlayış, 19. Yüzyıl'da daha da ilerlemiştir. Nitekim 1832 yılında İzmir'e gelen Fransız seyyah Texier, sahildeki binalarda nizam ve intizam olmadığını, her isteyenin denize yapacağı bina ile yolu bozabileceğini belirtmişti.
    Texier, İzmir için en lüzumlu şeyin düzgün bir rıhtım olduğunu da ifade etmişti.
    1838 Antlaşması'yla, gelişen ticaret, İzmir'in kıyı bandında daha fazla araziye ihtiyaç duyulmasına neden olmuştu. 1840 - 1860 yılları arasında deniz sürekli doldurulmuştu. Bu yüzden çok ciddi tartışmalar yaşanmış ve dolgu sorunlarından ötürü Osmanlı hükümetinin başı çok ağrımıştı.
    İzmir'de denizin doldurulmasındaki en büyük proje, 1867 yılında uygulama sahasına konmuştu. Günümüzdeki Konak Meydanı'ndan Alsancak Garı'na kadar 3.5 kilometre uzunlukta ve ortalama 230 - 250 metre genişliğinde deniz doldurulmuştu. Böylece 1876'da bir rıhtım ve Kordon ile oldukça fazla miktarda konut arazisi elde edilmişti. Bu dolgu ile aslında İzmir'deki ilk arazi rantı yaratılmış oluyordu.
    İzmir'in tartışmalı kıyı bandı, 19. Yüzyıl'ın sonlarında son şeklini almış ve bu halini 1998'deki dolguya kadar değişmeden koruyabilmişti. Trafik sorunu gerekçe gösterilerek, son dolgu çalışmasıyla kıyı bandı bir kez daha değiştirilmişti. Kentliler sahilden bir az daha uzaklaştırılırken, bu kez de otoyol rantı yaratılmıştı.
    Bilimin ve çözüm önerilerinin böylesine geliştiği, çeşitlendiği çağımızda, sorunları gidermek için kolaycılığa kaçıp, hemen denizi doldurmak yerine, daha çağdaş ve kalıcı çözüm önerileri bulmak gerekmiyor mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder